Kıbrıs'taki siyasi gerilimler her geçen gün daha da derinleşirken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) liderinin Paskalya mesajına sert bir yanıt verdi. Tatar, GKRY liderinin açıklamalarını, Kıbrıslı Türklerin haklarını ihlal eden bir yaklaşım olarak değerlendirdi. Bu olay, Kıbrıs'ta süregelen müzakerelerin gidişatını da etkileyebilir.
GKRY lideri, geçmişte yaşanan çatışmaların üstesinden gelmeye yönelik umut dolu sözler sarf ederek, Paskalya'nın barış ve huzur getirmesi dileğinde bulundu. Ancak, bu mesajın içerdiği ifadeler, Tatar ve KKTC hükümeti tarafından dikkatle incelendi. Tatar, GKRY liderinin bu açıklamalarında, Kıbrıslı Türklerin manevi ve milli değerlerine saygı gösterilmediğini belirtti. Paskalya'nın Kıbrıs'ı birleştiren bir sembol olabileceğini bilecek kadar bilgi sahibi olunması gerektiğini vurguladı.
Tatar, yaptığı basın açıklamasında, "Kıbrıs'ta barış ve huzurdan bahsetmek, ancak karşılıklı saygı ve anlayış ile mümkündür. Bu tür açıklamalar, Kıbrıslı Türkler’in varlığını yok sayan bir yaklaşımı sergilemektedir." diyerek duruşunu net bir şekilde ortaya koydu. KKTC Cumhurbaşkanı, uluslararası toplumun özellikle Kıbrıslı Türklerin haklarını gözetmesi gerektiğine dikkat çekti ve bu tür söylemlerin, iki taraf arasındaki güven ortamını zedeleyebileceğini ifade etti.
Ayrıca, Tatar'ın açıklamaları, Kıbrıs sorununun çözümü noktasında daha büyük bir bilinç ve sorumluluk gerektirdiğini bir kez daha hatırlattı. Kıbrıs'ın tüm halklarının eşit haklara sahip olması gerektiğine vurgu yaptı. Dolayısıyla, Paskalya mesajına verilen bu tepki, sadece bir tepkiden ibaret olmayıp, Kıbrıs sorununun karmaşıklığına dair önemli bir tartışmanın kapılarını araladı.
Sonuç olarak, Tatar’ın bu yanıtı, Kıbrıs sorununun uluslararası platformda tazelenmesi gereken bir gündem maddesi olduğunu ortaya koydu. Paskalya, Kıbrıs'ta iki toplum arasında bir köprü kurma fırsatı sunarken, aynı zamanda zıt görüşlerin de belirginleşmesine neden oldu. Tatar’ın bu açıklamaları, yalnızca Kıbrıs’ın değil, Doğu Akdeniz bölgesinin de dengelerini etkileyebilecek bir nitelikte bulunuyor.