İngiltere’nin karanlık tarihlerinden birinde yer alan Yamyam Hannibal, sadece suçlarıyla değil, aynı zamanda cezaevindeki yaşamıyla da dikkatleri üzerine çekiyor. Gerçek adıyla Anthony John Boulton olarak bilinen bu adam, özellikle cinayetleri ve yamyamlık suçlarıyla tanınmakta. 1980'lerin sonlarına doğru işlediği suçlarla İngiltere tarihine adını altın harflerle yazdıran bu seri katil, cezaevinde geçirdiği 17 bin gün boyunca yaşadığı olaylarla da gündeme gelmeyi başardı. İşte Hannibal'ın şok edici hikâyesi.
Anthony John Boulton, 1951 yılında İngiltere'nin Liverpool kentinde doğdu. Küçük yaştan itibaren zor bir çocukluk geçiren Boulton, psikolojik sorunlar yaşamaya başladı. Suç kariyeri, 1970'lerin sonlarında sürekli olarak hırsızlık yapmakla başladı. Ancak bu yetmedi; zamanla giderek daha korkunç suçlara yöneldi. 1980'lerde bir dizi cinayet işleyerek, aynı zamanda yamyamlık yaptığı iddiaları ile de gündeme geldi. İlk kurbanı, 1981’de kaybolan bir gençti. Boulton, genç adamın cesedine ulaştığında, onu öldürdü ve cesedinin bazı parçalarını pişirip yediği iddialarıyla karşılaştı.
Cinayetlerinde kurbanlarını ayrı ayrı işlemesi ve her birini farklı psikolojik yöntemlerle manipüle etmesi, onu diğer katillerden ayıran bir özellikti. Yamyam Hannibal’ın işlediği suçlar, sadece insanları öldürmekle kalmadı, aynı zamanda insanların zihinlerinde korkunç bir iz bıraktı. Boulton’un yamyamlık suçları, bütün İngiltere'yi derinden sarsan bir toplumsal korkuya sebep oldu. 1983 yılında yakalanan Boulton, önce suçlarını reddetti ancak ardından suçlarını kabul etti ve bu suçların detaylarını itiraf etti. "Yemek hem bir gereksinim hem de bir hazzı temsil ediyordu" diyerek yamyam olmanın ardındaki psikolojik faktörlere dikkat çekti.
Yamyam Hannibal, cezaevine girmesiyle birlikte daha fazla dikkat çekmeye başladı. İlk olarak hapisteyken kendisine “Yamyam” lakabı takıldı. 1983 yılında ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Boulton, cezasının büyük bir kısmını cam hücrede geçirdi. 17 bin gün, onun için hem bir soyutlama hem de bir kırılganlık dönemiydi. Cam hücrede yaşamak, kendini toplumsal hayattan uzaklaştırmak anlamına geliyordu. Cam hücre, ondan başka birinin orada olamayacağı anlamına geliyordu; aynı zamanda içinde bulunduğu psikolojik durumu da iyice derinleştiriyordu. Her ne kadar onu diğer mahkûtlardan ayırsa da, yaşadığı yalnızlık ve kamufle edilmiş korkular, bazen onu daha da güçlendirdi.
Boulton, cezaevinde geçirdiği zaman boyunca kendisini sürekli olarak yiyecek ile meşgul etti. Neredeyse her şeyin yemek olduğu düşüncesi kamaşmış zihninde yankılandı. Yıllar geçtikçe, bu cam hücre onun için bir hapis değil, bir yaşam biçimi haline geldi; öyle ki, dış dünya ile bağlantısını yitirerek kendini tamamen kapadı. Gelen haberlerde cezaevindeki yaşamının ayrıntıları, zamanla onun üzerine inşa edilen “yamyam” imajını pekiştiriyordu. Sadece malzemeleri değil, insanları da yiyen bir katil olarak tanımlanıyordu.
Boulton, zamanla cezaevinde kitap okumaya başladı. Bu kitaplar, onun psikolojik dönüşümünü besledi. Ancak geçirdiği bu uzun süre, aynı zamanda onu daha da karamsar hale getirdi. Zamanla dış dünyayı ve insan ilişkilerini unutmuş gibiydi. Hapis hayatının sonucunda zihin sağlığı giderek bozuldu. gazetelere, televizyon haberlerine yansıyan hayatı, sadece cezaevindeki olayları değil, aynı zamanda dış dünyadaki cehennemi de kapsıyordu. Cezası süresince yaşadığı her an, onu toplumun en tehlikeli bireylerinden biri olmaya mahkûm etti.
Sonuç olarak, Yamyam Hannibal’ın hikayesi, sadece bir katilin öyküsü değil, aynı zamanda bir psikolojik çözümleme ve insanlığın karanlık tarafına ışık tutan bir inceleme olarak da ortada durmakta. İngiltere’nin en tehlikeli katillerinden biri olan Boulton’un 17 bin günü, çok sayıda soru ve tartışmayı beraberinde getiriyor. Boulton’un yaşamı, bir katilin zihninde geçirdiği dönüşüm, ona yalnızca kendini değil, tüm insanlığı sorgulatıyor. Acaba, cezaevindeki yaşamı onu daha tehlikeli bir insan haline mi getiriyor, yoksa onu baştan sona değiştiren bir süreç mi? Yamyam Hannibal, bir tehlike veya bir korku değil, insanın karanlık zihnine bir yolculuk yapmanın bir simgesi olarak tarihe kazındı.