Elazığ’da meydana gelen korkunç bir olay, bir ailenin içindeki karanlık sırları gün yüzüne çıkardı. 10 gün boyunca eşiyle aynı evde cesetle yaşayan bir erkeğin tutuklanması, hem yerel halkı hem de ülke genelini şoke etti. Olayın detayları ise cinayetin arkasındaki motive dair bazı ipuçları sunuyor.
Bölgedeki bir apartmanın dördüncü katında meydana gelen bu vahşet, 20 Ekim günü Elazığ Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan bir ihbar sonrası patlak verdi. İhbarın kaynağı ise komşular tarafından gelen kötü kokuydu. Uzun süre evden gelen kötü kokuların ardından, bir grup komşu polisi arayarak durumu bildirdi. Olay yerine gelen ekipler, 38 yaşındaki B.S.’nin evinde yaptıkları incelemede, korkunç bir manzarayla karşılaştılar. B.S. ve 34 yaşındaki hamile eşi H.S.'nin cinayeti haberleri, tüm Türkiye’yi sarsan bir gelişme olarak kayda geçti.
İlk bulgular, B.S.’nin eşi H.S.’yi oldukça vahşice öldürdüğünü ortaya koydu. Olay yerinde yapılan ilk incelemeler, kadının boğulma ve darp izleri taşıdığını gösterdi. Komşular, genç çiftin tartışmalarının oldukça sık hale geldiğini belirtirken, cinayet sonrası B.S.’nin cesetle birlikte 10 gün boyunca aynı evde yaşaması, olayın ne derece psikolojik bir boyuta ulaştığını gözler önüne serdi. Tutuklanan koca, bu süre zarfında ne yaptığına dair bilgi vermekten kaçınmış, ifadesinde ise 'Eşimle kavgalaştık, her şey kontrolden çıktı.' demekle yetinmiştir.
Bu tür olayların toplumda nasıl etkiler bıraktığına da dikkat çekmek gerekiyor. Elbette, kadın cinayetleri ve aile içi şiddet meseleleri yalnızca bireysel bir durum değil; sıkı sosyal bağlar ve doğru psikolojik destek mekanizmalarının eksik olduğu bir toplumda çatlakların kalıcı hale gelmesine neden olur. Uzmanlar, Aile içi iletişimin önemine vurgu yaparak, genç çiftlerin hilmi kurması gereken sağlıklı bir iletişim modeli oluşturmasının altında yatan sebepleri araştırmak gerektiğini belirttiler.
Hamile bir kadının bu şekilde bir cinayete kurban gitmesi, birçok insanın psikolojik olarak travma yaşamasına sebep oldu. Sosyal medya aracılığıyla büyük bir yankı uyandıran olay, kullanıcıların 'bu kadar kolayca bir insanın hayatına son vermek mümkün mü?' gibi soruları sormasına yol açtı. Bu soru, bireylere kendi vicdan muhasebelerini yapma fırsatı sunduğu gibi, aynı zamanda toplumun bu tür olaylara karşı daha duyarlı ve bilinçli olmasının önemini bir kez daha gösterdi.
Olayın ardından, bölgedeki kadın dernekleri ve aktivistler bir araya gelerek kadına yönelik şiddet konusunda kamuoyunu bilinçlendirmek için çeşitli organizasyonlar düzenlemeye başladılar. Türkiye'deki kadın cinayetleri istatistikleri, sosyal adaletin getirilmesi adına daha fazla önlem alınması gerektiğini meydana koyuyor. B.S.’nin mahkemesi sürecinde toplumun gözleri, bir kez daha kadına şiddet konusundaki yetersizliklere çevrilecek.
Bu tür korkunç olayların bir daha yaşanmaması için toplumsal farkındalığın artması, eğitim ve önleyici tedbirlerin alınması büyük önem taşıyor. Hamile bir kadının hayatına son vermek, sadece o kadının değil, onun etrafındaki insanların hayatını da derin bir karanlığa itiyor. Bütün bu yaşananlarla, toplumun tüm kesimlerinin harekete geçmesi, benzer olayların önüne geçilmesi adına kritik bir süreçte olduğumuzun farkına varması gerekiyor.
Olayın yargı süreci şüphesiz önümüzdeki günlerde yakından takip edilecektir. B.S.’nin nasıl bir ceza alacağı, adaletin tecellisi açısından büyük bir önem taşıyor. Mahkeme sürecinin hem adalet hem de kurbanların anısına saygı açısından ne kadar duyarlı geçeceği bizleri düşündürüyor. Toplum olarak, bu tür travmaların tedavi edici süreçlerini desteklemek ve kolaylaştırmak adına, daha fazlasını talep etme zamanının geldiğini kabul etmemiz gerekiyor.
Elazığ'da yaşanan bu dehşet, yalnızca bir ailenin değil, tüm toplumun huzurunu tehdit eden bir gerçeklikle yüzleşmemizi sağladı. Unutulmamalıdır ki, hiçbir sebep, bir insanın canına son vermeyi haklı çıkaramaz. Adalet sistemimizin bu acı gerçeklerle yüzleşebilecek güce ve kapasiteye sahip olması, toplumsal huzur açısından büyük bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor.